STORIES for CHILDREN by Sister Farida(www.wol-children.net) |
|
Home عربي |
Home -- Turkish -- Perform a PLAY -- 151 (Donkey heads are expensive 1) This page in: -- Albanian -- Arabic? -- Armenian -- Aymara -- Azeri -- Bengali -- Bulgarian -- Cebuano -- Chinese -- English -- Farsi -- French -- Fulfulde -- German -- Greek -- Guarani -- Hebrew -- Hindi -- Indonesian -- Italian -- Japanese -- Kazakh -- Korean -- Kyrgyz -- Macedonian -- Malayalam? -- Platt (Low German) -- Portuguese -- Punjabi -- Quechua -- Romanian -- Russian -- Serbian -- Slovene -- Spanish-AM -- Spanish-ES -- Swedish -- Swiss German? -- Tamil -- TURKISH -- Ukrainian -- Urdu -- Uzbek
TİYATRO OYUNLARI -- bu oyunları başka çocuklara oyna!
Çocukların oynaması için tiyatro oyunları
151. Eşek Kafası Çok Pahalı 1Bir dağın üstüne kurulmuş ve sağlam surlarla çevrelenmiş Samiriye kentini aklında canlandırabilir misin? İsrail Krallığı ikiye bölündüğünde Samiriye Kuzey Krallığı’nın başkentiydi. Düşmanlar bu kenti ele geçirmek istiyorlardı. Aramlılar gözlerini bu kente dikmişlerdi. Ama kenti silahlarla değil, kuşatma altında tutarak ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Kentin etrafına çepeçevre kamp kurup askerler yerleştiler ve kent kapılarını gözlemeye başladılar. O andan itibaren kentten sürekli kötü haberler gelmeye başladı. Yiyecek kıtlığı vardı. Satın alınabilecek hiçbir yiyecek yoktu! Eşek kafası gibi değersiz bir şey bile dünyanın parasına alıcı buluyordu. Çocuklar açlıktan ağlayarak yol kenarlarında yiyecek birşeyler arıyorlardı. Kentteki halkın sonu gelmişti. Kralın da öyle. Kral bütün suçu Elişa’ya atmıştı ve bu Tanrı adamını öldürmek istiyordu. Yanında özel yardımcısı olan komutanla Elişa’ya gitti. Elişa onları gelirlerken gördü. Elişa: “Ey kral, Tanrı’yı dinle. Yarın herkes için yiyecek bir şey olacağına söz verdi. Hem de çok ucuza.” Komutan Elişa’yla dalga geçti. Komutan: “İmkansız! Sen Tanrı’nın gökte bir kapak açıp oradan aşağıya yiyecek atacağını mı sanıyorsun?” Elişa: “Göreceksin. Ama ceza olarak yiyeceklerden tek lokma bile yiyemeyeceksin.” Tanrı’nın verdiği iyi habere hiç kimse inanmıyordu. Kıtlık çok kötüydü. En zor durumda olanlar da kent kapısının önünde oturan adamlardı. Paçavralara sarınmışlardı, açlıktan yarı baygın haldeydiler ve deri hastalığına yakalanmışlardı. Deri hastalığı nedeniyle kentin dışına atılmışlardı. Yakında ölecekler miydi acaba? Umutsuzca etraflarına bakınıyorlardı. Aniden içlerinden biri sessizliği bozdu. Adam: “Ölüm her yerde geziyor. Burada kalırsak öleceğiz. Kente gidersek, orada da öleceğiz. Ama düşmanlara gidersek... belki yaşamamıza izin verirler. Eğer bizi öldürürlerse, o zaman orada ölmüş oluruz.” Yüreklerinde minik bir umut ışığı parlamıştı. Güneş batınca gizlice düşman kampına gittiler. Çok heyecanlıydılar. Derken ilk çadıra ulaştılar. Dikkat! Sessiz ol! Orada ne mi oldu? Onu da bir dahaki sefere anlatacağım. Konuşan kişiler: Anlatıcı, Elişa, komutan, adam © Copyright: CEF Germany |